Translate

30 Aralık 2014 Salı

                BİZİM EŞEK, SÜSLÜ ÇIKTI !
                                                               

            Hafta sonu, Yrd. Doç. Dr. Tamer Ergin Hocamızdan “Beyin Tabanlı Öğrenme ve Farklılaştırılmış Eğitim”  konulu eğitimimizin bu hafta meyvelerini topluyoruz. J
         Hepimiz çocuklara sesleri nasıl öğretiriz, daha iyi nasıl anlarlar, diye sürekli düşünmekteyiz. Tamer Hocamızın vermiş olduğu eğitimde, beynin işleyişini eğitime yansıtan, eğitimde dayanağını nöropsikolojik çalışmalarla da destekleyen en önemlisi öğrendiği her yeni bilgi ile farkındalık geliştirebilen öğretmen olmak için kendime birçok sözler verdim. Her zaman için bu sözlerimi ve bildiklerimi de paylaşmaya hazırım. J
         Okulumuzda birinci sınıf öğrencileri “ş” harfini öğreniyorlar. Harfimizin sesi hissetme aşaması çalışmalarını yaptılar. Nalan Öğretmenimizin sınıfına girdiğimde aklıma hemen “bizim eşek” geldi. J
         İlk olarak tahtaya iki çizgi çizdim. “Acaba bu ne olabilir?” sorusunu sordum. Bu şekilde devam ederek adım adım eşeğimizi yapmaya başladım. Öğrencilere çalışma bitene kadar bu bir eşektir, demedim. Tahminlerini söylemelerini istedim. İki çizgiden sonra, gözlerini, kulaklarını, vücudunu, ayaklarını, kuyruğunu çizdik ve eşeğimiz artık bizim oldu.:) Kulaklardan sonra öğrenciler; eşek, eşek, eşşşşek… diye bağırmaya başladılar bile. J

         Tamer Ergin Hocamızın söylediklerini tek tek uygulayarak çalışmamızı bitirdik. Son olarak, “Eşek hangi sesle başlıyor? Nasıl eşek yazabilirim ki ben? Bana yardım edin, hadi eşek yazalım.” dedim ve “Eşek” ismindeki sesleri çıkararak bana yazdırdılar. Sonrası ne mi oldu? Bizim eşek süslü çıktı. J Ayaklarda ojeler, boyunda ve kuyrukta papyon, üzerinde tişört…  Anlayacağınız, BİZİM EŞEK SÜSLÜ EŞEK…J







25 Aralık 2014 Perşembe

BEN SADECE BİR ÖĞRETMENİM!
Severek kitaplarını okuduğum, düşüncelerine hayran kaldığım Doğan Cüceloğlu’nun  Annette Breaux ve Todd Whitaker’in birlikte kaleme aldığı “Fifty Ways To Improve Student Behavior” adıyla yurtdışında yayınlanan kitabından bir şiiri sizinle paylaşmak istiyorum. Bu şiiri her okuduğumda tüylerim diken diken oluyor. ÖĞRETMENLİK YAPMAK değil de ÖĞRETMEN OLMANIN en güzel ifadesi…  (Cüceloğlu, Doğan, Erdoğan, İrfan, Öğretmen Olmak Bir Can’a Dokunmak.)  
         Ben sadece bir öğretmenim!
Sadece elini değil, onun geleceğini tutuyorsun
Yalnız aklına öğretmiyorsun, kalbine de dokunuyorsun
Sadece gözlerinin yaşlarını silmiyorsun, içindeki ruhu da besliyorsun
Onların ne olacağında senin payın çok büyük

Onlarla bir dakika geçirmiyorsun, ömür boyu sürecek anı oluşturuyorsun
Sen gittikten sonra onlarda yaşayacaksın
Ne muhteşem bir gücün olduğunu aklın hiç bilemeyecek
 Bu dünyada etkin hiç bitmeden sürecek, sürecek, sürecek

“Ben sadece bir öğretmenim!” demek mümkün değil,
Sen sözlerin anlatamayacağı kadar büyüksün
Öğrencinin sana bakışında kim olduğunu,
Öğrencinin sana gülümseyişinde ne ifade ettiğini anla

Sadece elini değil, onun geleceğini tutuyorsun
Yalnız aklına öğretmiyorsun, kalbine de dokunuyorsun
Sadece gözlerinin yaşlarını silmiyorsun, içindeki ruhu da besliyorsun
Onların ne olacağında senin payın çok büyük!


         Can’a dokunan öğretmenlerimize…


           ATIKLARLA NELER YAPTIK NELER J
      
         Bir gün önce paylaşmış olduğum, “Her gün bir yeni bilgi, bir yeni farkındalık.” başlığı altında bir farkındalığa dikkat çekmek istemiştim. Atıklar… Atık malzemelerimizin ne kadar önemli olduğu, nerelerde kullanıldığı hakkında çocuklarla geçen haftaki dersimizde konuşmuştuk. Bu hafta, atık malzemeler ile kendi materyallerini yaptılar. Mutlu çocuklar, hayal güçleri ile harikalar yarattılar. J
        Yiğit, atık malzemelerde bir Çin Seddi yaptı. Çin Seddinin yapımında, yumurta kolisi, karton kutu, kullanmadığı askerlerini kullandı.



       Mehmet ise ilaç kutularından, renkli kâğıtlardan bir robot yaptı. Mehmet, Bilim Çocuk Dergisinin 204. sayısında var olan robottan esinlenerek çalışmasını yaptı.



      Ada, ilaç kutusunu renkli kâğıt ile kaplayarak bir plastik şişe kapakları kumbarası yaptı. Kumbaranın içini plastik şişe kapakları ile doldurdu. Sınıfta yapılan paylaşımlarda, “bir tekerlekli sandalye için 250 kg şişe kapağı gerekmektedir.” farkındalığından esinlenerek çalışmasını yaptı.


Naz ise bir kukla yaptı. Kuklayı yapmak için, tahta kaşıktan, oyuncak gözlerden, kurdeleden, renkli kâğıttan ve ayakkabı bağından yararlandı. Naz’ın kuklasını konuşturarak bilgi paylaşımı yapabileceğimizi belirttim. Materyal olarak kuklaların çocukları eğlendirdiğini düşünmekteyim. Dersi düz anlatmak yerine kuklaları konuşturarak dersi, çocukların gözünde ilginç hale getirebiliriz.

Sınıftaki diğer öğrenciler de tuvalet kâğıdı kartonundan kamera, şişe kapaklarından robot, ilaç kutusundan kalem tasarladılar. Burada öğrencilere, materyalin sağlam olmasının, kullanılır olmasının söylenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, dersimizde bazı öğrencilerin çalışmalarının bir parçası ya sunum sırasında düştü ya da geliştirdiği materyal kullanılamadı. Her şekilde onların yaptığı çalışma bizim için çok değerli. Yeter ki yapmak istesinler ve biz de onlara destek olalım. Ben dilini kullanarak, “Çalışman benim için çok değerli, şu kısmına da dikkat edersek daha güzel olacak.” gibi cümleler ile ışıklarını söndürmeyelim, derim. Hadi o zaman mutlu çocuklara… J


23 Aralık 2014 Salı


Her gün bir yeni BİLGİ, bir yeni FARKINDALIK! 

   " Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" bu söz 2013 yılından beri bana Gülten Dayıoğlu'nu hatırlatır. 2013 yılı Gülten Dayıoğlu için önemli bir yıldır. 50. sanat yılıdır Gülten Dayıoğlu'nun. O yıl, Hacettepe Üniversitesi İlköğretim Bölümü öğrencileri, Gülten Dayıoğlu'na, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesinde bulunan Mehmet Akif Ersoy salonunda unutulmaz anlar yaşattı. "Gülten Dayıoğlu 50.Sanat Yılında" Söyleşisi... Bu söyleşide bulunduğum için çok şanslıydım. Orada olan herkes şanslıydı. Hangimiz Gülten Dayıoğlu'nun kitaplarıyla büyümedik ki? Hepimizin, "Gülten Dayıoğlu" ismini duyduğumuzda bir "Fadiş" aklına gelmez mi? 
        Burada kendisine: "Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" sorusu yöneltildi. Gülten Dayıoğlu'nun verdiği cevapta kendimi buldum. Başından geçen bir olayı anlatarak okuyan bir insanın gezdiği, gördüğü yerlere daha farklı baktığını, birçok insanın göremediği güzellikleri görebileceğini belirtmişti kendisi. Ben de her gün okuyarak, her gün bir yeni bilgi edinerek bilgi paylaşımı yapmak ve hayata yeni farkındalıklarla bakmak istedim. Bu farkındalıkları ve bilgileri blogumda; "Her gün bir yeni bilgi, bir yeni farkındalık" başlığı altında paylaşacağım.
       Bugüne bir farkındalık ile bakmak istiyorum. Atıklar... Atıklarla neler yapılabilir? Hiç düşündünüz mü? Bilim Çocuk dergisinin Aralık, 2014, 96. sayısında atık malzemelerle harikalar yaratıldığını gördüm. Atık malzemelerle yapılan devasa balık heykeller... Bir sanatçı tarafından okyanuslardaki kirliliğe dikkat çekmek için yapılmış. Heykellerin yapımında ise plastik şişeler kullanılmıştır. Derginin diğer atık malzemeler ile yapılan örnekleri de harika. Dergiyi alıp bir bakın derim. :)  

         Okulumda Serkan Öğretmenim ile birlikte "Eğlenceli Fen Kulübü" derslerine de giriyorum. Geçen hafta derginin atık malzemeler ile ilgili etkinliklerini, bilgi paylaşımlarını inceledik. Çocuklara, bir materyal yapmak isterseniz, ne yapmak isterdiniz? Sorusunu sordum. Cevaplarını verdiler. Bir sonraki hafta bu materyalleri atık malzemelerle yapacağımızı söyledim. Bugün dersimizde materyallerimizi yapacağız. Heyecanla çıkacak sonuçları bekliyorum. Eminim ki hayal güçleri ile harikalar yaratacaklardır. :)
    Öğrenmenin Gizeminden Merhabalar,
    Her zaman için ilk akla gelen soru, "neden" sorusudur, diye düşünürüm. Hep bir şeyin nedenini, niçinini, niye var olduğunu sorgularız. Peki bu blog neden var? Neden oluşturulmuş? İsmi, neden "Öğrenmenin Gizemi"? 
     Gizem: sır. Öğrenmek: 1. Bilgi edinmek.2. Bellemek. 3. Yetenek, beceri kazanmak. 4. Haber almak. Türk Dil Kurumunun tanımı ile "gizem" ve "öğrenmek" kelimelerinin anlamları. Biz, kelimeleri, kelimelerden oluşan cümleleri kendi yorumlamalarımız ile canlandırırız.  Dil, tabii bir varlıktır. Dili oluşturan sesler, heceler, kelimeler vb... dilin her bir birleşeni de bu canlılığın içindedir. Bu nedenle kelimenin gücü,anlamı ifadelerimiz ile yaşamaktadır. Türk Dil Kurumunun yukarıda açıklamalarını verdiğim kelimelerden oluşmaktadır blogum. Bloguma farklı bir bakış açısı ile yaklaşarak öğrenmenin sırrını, çocuklar için eğitim ortamında eğlenceli,faydalı etkinliklerle çözmeye çalışacağım. 
    "Öğrenme konusunda yorulmayan, açlığımı karşılayan bir okuldayım." Çok güzel söylemiş A. Kutlu. A. Kutlu'nun paylaşmış olduğum sözünü ilk okuduğumda, aklıma bu sözün nedeni, gelmişti. Açlık, neden kaynaklanıyordu? Meraktan... Bana göre, merak hiç doymayan bir mideye benzer. Sürekli açlığını doyurma peşindedir. Tam doydum, derken bir şey daha canı çeker. Kısacası, sürekli kendini doyurmak için arayıştadır. Merak duygusunun açlığı ise bilgidir. Bir şeyi bilme, öğrenme isteğidir. Eğer, doğru kanallardan ve doğru bilgi ise kişiye fayda sağlayacaktır. Değil ise kişiye zarardan başka bir şey vermeyecektir. Çocuklar ise her zaman merak eder, sorar. "Neden, niçin, niye, ne, nasıl, kim?" Bu soruların içerisinde geçen cümleleri, bir gün boyunca sürekli duymaktayız. Bu blogta yaşam boyu öğrenmenin eğitim ortamındaki sırlarını, informal düzeyde sınıf içi etkinlikler ve bilgiler ile paylaşmaya çalışacağım. 

      6-7 Aralık 2014 tarihinde gerçekleşen 5. Temel Eğitim Sempozyumunun içeriği hakkında okulumda müdürüm bir geri bildirim toplantısı yapmıştı. Burada, Prof. Dr. Ziya Selçuk Hocamızın "Eğitim Ekosistemi" terimi ile karşılaştım. Müdürümüz, sempozyumda geçen soruları bize de yöneltti. Eğitim ekosisteminin, içerisine eğitim ile ilgili her şeyi koyabileceğimizi, en önemlisi de her çocuğun okula gelirken bir bavul ile geldiğini ve bu bavulun içerisinde neler olabileceğini düşünmemizi istedi. Çocuk ve bavul... Bavulun içerisini, hocalarımız ile birlikte doldurduk. Hocalarımızdan gelen cevaplar: çocuğun altı yıllık birikimi, okul, genetik yapısı, çevresi, ailesi ve başarı, oldu. "Bavul ve çocuk" denildiğinde benim aklıma ise,  hepimizin bildiği bir söz geldi: "Felsefe, yolda olmaktır." Aslında eğitime bakış açımız, her birimizin eğitim felsefesini oluşturmaktadır. Çocuk ve bavul ise, bavuluyla eğitim ekosistemine giren çocuğun, yolda oluşunu, öğretmenlerin ise bu yolda öğrencilerine sokakları, caddeleri, sapakları göstermede rehberlik yapması, onlara yeni bakış açıları, farklı çözüm yolları bulmada rehber olması gerektiğini hissettirdi. Felsefe, yolda olmaksa, bavuluyla gelen bir öğrenci de bana göre bir eğitim yolundadır. Öğrenciyi doğru yönlendirmek ise öğretmenin elindedir. Benim eğitim felsefem de bu sanırım. :) 
       Çocuk her zaman için öğrenmek isteyecektir. Kendi istediği bilgileri öğrenmek için sorgulayacaktır. Bunu sağlamak ve mutlu çocuklar yaşatmak için öğrenmenin sırrını yaşam boyu çözmeye varım. :) Mutlu çocuklara... :)